Bloom!
Tuesday, September 22, 2015
İnsanın birbirine sokularak kurduğu şehirde Cuma günü iş
çıkışı saatleri. Arabalar, sanki ulvi ve
anlaşılmaz bir kurala uyan küçük çocuklar gibi arka arkaya sıra bekliyor,
yavaşça ilerliyor, şehrin uğultusuna bir uğultu daha ekleyip, yine aynı
uğultuda kayboluyorlar. Hotel Bloom!un en üst katından Brüksel’e bakıyorum. Bir
zamanlar lüks bir otel olan bu yer şimdilerde vasat işadamlarını, bütçesini
düşünerek seyahat eden Amerikalı turistleri ve her daim şaşkın bakışlı,
dünyanın diğer yerlerinden gelmiş diğer gezginleri ağırlıyor. Tuvaletlerde,
odalarda eski zamanların şaşasından kalma ayrıntılar var ama tüm bu ayrıntılar
2015 yılında ezik ve zavallı kalıyor. Hyatt otelken çatılarının altında Prince
veya Michel Jackson’u ağırlamış olan bu otel, Botanique parkına, hemen
karşısındaki Dexia’ya ve Brüksel’in geri kalanına sessiz bir alçakgönüllülükle
bakıyor şimdi.
Otellerin ruhunun olmamasına seviniyor insan. Onca gelip
giden insan, yaşanan şeyler ve kısa süreli beraberliklerden yorgun düşerlerdi
yoksa. Herkesin her zaman çok temiz olmasını beklediği, ama hiçbir zaman
kimsenin sahiplenmediği oteller.
Bir otelin iç organları. Bir otelin sahne arkası. Saklamaya
gerek duyulmayan kablolar, yapılar ‘hizmet’ sektörünün mutfağı.
Parlak görünüşlerin ardına saklanmış çirkin arka
koridorların, gözlerden itinayla kaçırılan çöp kovalarının, kimsenin görmediği
ve görmek de istemediği, bir oteli otel yapan, durmadan, 24 saat devinen o
organizmanın gerçekliği. O organizmanın içinde çalışmaktan görünmez olmuş
insanlar. İnsanlığın çukurlarının daimi yerleşikleri.
edit
No comments:
Post a Comment