Bloom!



İnsanın birbirine sokularak kurduğu şehirde Cuma günü iş çıkışı saatleri.  Arabalar, sanki ulvi ve anlaşılmaz bir kurala uyan küçük çocuklar gibi arka arkaya sıra bekliyor, yavaşça ilerliyor, şehrin uğultusuna bir uğultu daha ekleyip, yine aynı uğultuda kayboluyorlar. Hotel Bloom!un en üst katından Brüksel’e bakıyorum. Bir zamanlar lüks bir otel olan bu yer şimdilerde vasat işadamlarını, bütçesini düşünerek seyahat eden Amerikalı turistleri ve her daim şaşkın bakışlı, dünyanın diğer yerlerinden gelmiş diğer gezginleri ağırlıyor. Tuvaletlerde, odalarda eski zamanların şaşasından kalma ayrıntılar var ama tüm bu ayrıntılar 2015 yılında ezik ve zavallı kalıyor. Hyatt otelken çatılarının altında Prince veya Michel Jackson’u ağırlamış olan bu otel, Botanique parkına, hemen karşısındaki Dexia’ya ve Brüksel’in geri kalanına sessiz bir alçakgönüllülükle bakıyor şimdi.
Otellerin ruhunun olmamasına seviniyor insan. Onca gelip giden insan, yaşanan şeyler ve kısa süreli beraberliklerden yorgun düşerlerdi yoksa. Herkesin her zaman çok temiz olmasını beklediği, ama hiçbir zaman kimsenin sahiplenmediği oteller.
 Bir otelin iç organları. Bir otelin sahne arkası. Saklamaya gerek duyulmayan kablolar, yapılar ‘hizmet’ sektörünün mutfağı.

Parlak görünüşlerin ardına saklanmış çirkin arka koridorların, gözlerden itinayla kaçırılan çöp kovalarının, kimsenin görmediği ve görmek de istemediği, bir oteli otel yapan, durmadan, 24 saat devinen o organizmanın gerçekliği. O organizmanın içinde çalışmaktan görünmez olmuş insanlar. İnsanlığın çukurlarının daimi yerleşikleri.
Labels: , ,
edit

No comments: