Hayatın Unufak Ettikleri- 1


Akşamın yorgun bakışlarının doldurduğu metroya bindiler. Birisi yanıma, diğeri karşıma oturdu. Kafamı kaldırıp baktığımda, karşımda oturan 60 yaşlarındaki adamı görüyorum. Göz kapakları öylesine şiş ki, gözleri altında eziliyor gibi duruyor. Üzerinde 90’lı yılların dedektif filmlerinden kalma bej rengi bir pardösü var. Ayaklarının arasına siyah bir iş çantası sıkıştırmış. Bu adam dünyaya mutsuz olmak için gelmiş gibi duruyor. Kaşları, çatılmaktan taşlaşmış sanki. Bir yerlerdeki pek de sevmediği işinden dönen bu adam, metronun çıplak ışığında daha da mutsuz görünüyor. Onu bu hale hayatı, sevmediği işi getirmiş olmalı. Sanki bir daha asla gülmeyecekmiş gibi bakıyor. Şüphesiz ki hayatını bu kaşlarla geçirmemiştir. Onu lisede aşık olduğu kızla yürürken, arkadaşlarına şakalar yaparken, ya da Brüksel’in herhangi bir parkında oturup kitap okurken hayal etmeye çalışıyorum. Onları yaşamamış gibi sanki. Daha geçen gün, Tanju Okan’ı, Zeki Müren’i düşünürken, dünyanın ezip paramparça ettiği ruhlar demiştim onlar için. Belki de asıl bu adamdır paramparça olan. Ruhunu verip karşılığında hiçbir şey alamamış, oynadığı tüm kumarlardan yenik çıkmış bir adam. Metroların ve insanları işten eve, evden işe taşıyan kararlı trenlerin daimi sakinleri, çatık kaşlı, dedektif pardösülü, sorumlu aile babaları. 

İsimsiz ve taştan suratlı. 

Ezilmiş ve unufak olmuş.
Labels: , ,
edit

No comments: