Hamburger Sırası



Bedenim bu acayip havaya alışık olmadığından mıdır bilemiyorum, bugünlerde çok ama çok mutsuz hissediyorum kendimi. Sanki birisi içimden pillerimi çıkarmış gibi. Tüm gün yemek yemeden oturmamak için kendime kaçamak bir bicky almaya gittim. Karşıya. Burada insanlar birbirleriyle konuşuyorlar, kolayca, güvenle. Büfenin önünde sıra beklerken de konuşuyorlar. Önümde duran kadın bana dönüp yağan yağmurdan ve havadan şikayet ediyor. Onaylıyorum. Tiz, ince bir sesi var. 60 yaşlarında olmalı, ama yaşından fazla gösteriyor. Çirkin kadınların ortak özelliği. Büyük, siyah gözleri var. Ve gözlükleri. Gözlüklerin üzerinde elle çizilmiş, ince iki kaş, ucuz bebek oyuncakların kaşları gibi, suratında sırıtıyor. Evinden çıkıp patates kızartması almaya gelirken makyaj yapmış olabilir mi? Yoksa her gün evde böyle mi dolaşıyor? Bana hastalıklarından, bilmem ne hastanesindeki harika bir doktordan, diyabetten ve patates kızartması yiyince mutlu olduğundan bahsediyor. Sağlığı için yasak olduğu halde nasıl arada kaçamak yapıp buzlu bir Geuze içtiğini anlatıyor. Bana, büfe sırasında karşılaştığı bu yabancıya bu kadar çok şey anlatma ihtiyacını hissetmesinin tek sebebi olabilir diye düşünüyorum. Yalnız bir kadın bu. Belki hiç evlenmedi. Belki evde ona asla cevap vermeyen bir kediyle yaşıyor ve dışarı her çıktığında karşılaştığı insanlara aynı şeyleri anlatıyor. Bütün fiyatları biliyorum diyor. Neresi ucuz, nerede ne ne kadar, hepsini biliyorum. Artık insanlar güzel şeyler yemiyorlar, hepsi katkı maddeli yemeklerin’ diyerek yakınıyor.

Yağmur yağıyor ve kadın bana bütün bunları anlatırken benim aklımda sadece tek bir soru var:
- Ya ben de, 20 yıl sonra, böyle olursam? Yalnızlıktan çıldırmış, suratına ince kaşlar çizen, yemek sırasında tanımadığı insanlara mide rahatsızlıklarından bahsede yalnız bir ruh?
Labels: , ,
edit

No comments: